Son yıllarda Orta Doğu’daki jeopolitik dengeler, birçok ülkenin stratejik çıkarlarını etkileyen önemli gelişmelerle çalkalanıyor. Foreign Policy dergisinde yapılan analizler, İsrail’in bölgesel güç olma hedeflerini sorgularken, karşılaştığı zorlukları ve bu zorlukların uluslararası etkilere olan yansımalarını ele alıyor. Analizde, İsrail’in askeri gücüne ve siyasi etkisine rağmen, bölgedeki diğer aktörlerin stratejilerinin bu hedefi tehdit eden bir gerçeklik haline geldiği vurgulanıyor. Peki, bu gelişmelerin ardında yatan sebepler nelerdir? İsrail’in gelecekteki rolü ne olacak? Bu soruların yanıtlarını ararken, bölgedeki dinamikleri ve olası senaryoları incelemek büyük önem taşıyor.
İsrail, uzun zamandır Orta Doğu’da önemli bir askeri güç olma iddiasıyla gündeme geliyor. Ancak bu iddia, İran'ın bölgedeki yükselişi ve Suudi Arabistan’ın oluşturduğu yeni ittifaklarla ciddi bir tehdit altına girmiş durumda. İran, bölgedeki Şii nüfuzunu artırmak için yürüttüğü stratejilerle dikkat çekiyor. Suriye’deki varlığı ve Hizbullah ile olan ilişkileri, İsrail’in savunma politikalarını doğrudan etkilemekte. Aynı zamanda, Suudi Arabistan’ın İran ile normalleşme adımları, İsrail’in kendi etkisini azaltan bir faktör olarak öne çıkıyor.
Mevcut durum, İsrail’in sadece askeri kapasitesiyle değil, diplomatik alandaki etkinliğiyle de sınandığı bir dönemi işaret ediyor. Ekonomi ve halk desteği açısından, Orta Doğu’da yeni ittifakların kurulması ve mevcut müttefiklerin pozisyonlarının değişmesi, İsrail’in stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oluyor. Foreign Policy dergisinin analizine göre, bu dinamikler, İsrail’in izlediği politikaların sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.
İsrail’in bölgesel güç olma hedefleri çerçevesinde, uluslararası dinamiklerin önemli bir rol oynadığı açık. Batılı ülkelerin, özellikle ABD’nin Orta Doğu politikalarının değişimi, İsrail’in stratejik hamlelerine doğrudan etki edebilir. Trump yönetimi altında, İsrail ile Arap ülkeleri arasında normalleşme süreçlerinin hızlandığı gözlemlense de, Biden yönetimi ile birlikte bu ilişkilerin nasıl şekillendiği henüz net değil. Biden yönetiminin, iki devletli çözüm önerisine dönüş sinyalleri vermesi, İsrail’in bölgesel stratejilerini yeniden sorgulamasına neden olabilir.
Bu bağlamda, İsrail’in gelecekteki rolüne dair birkaç senaryo ortaya çıkıyor. Bir yandan, ABD ve Avrupa’nın desteklediği olumlu bir diplomasi süreci, bölgedeki gerilimi azaltabilir ve İsrail’in daha güçlü bir pozisyonda kalmasına yardımcı olabilir. Öte yandan, İran ve Suudi Arabistan arasında yaşanan gerilimlerin artması, çatışma olasılığını artırarak, İsrail’in güvenliğini tehlikeye atabilir. Bu da, bölgesel güç olma hedefinin daha karmaşık ve belirsiz bir hale gelmesine yol açacaktır.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisinin analizi, İsrail’in bölgesel güç olma hedeflerinin yalnızca askeri değil, aynı zamanda diplomatik ve stratejik olarak da ciddi bir tehdit altında olduğunu ortaya koyuyor. Tarihsel olarak, uluslararası destek ve iş birlikleri ile güçlü bir pozisyonda olan İsrail, şimdi daha karmaşık bir siyasi ortamda varlığını sürdürmek zorunda. Bu durum, hem ülke içindeki dinamikleri hem de Orta Doğu’daki diğer aktörlerle olan ilişkileri derinlemesine etkileyecek gibi görünüyor.