İsrail'in son dönemdeki askeri operasyonları, uluslararası kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu. Ancak yaşanan bu vahşetin ardında daha derin ve karmaşık bir hikaye yatıyor. Sadece masum sivillerin değil, aynı zamanda hayat kurtarmaya çalışan sağlık çalışanları ve yardım gönüllüleri de bu çatışmanın pençesinde kalmış durumda. "Hayat kurtarırken kurban edildiler" ifadesi, ne yazık ki temsil ettikleri değerlerin karşılığında maruz kaldıkları trajediyi özetliyor.
Son haftalarda İsrail'in Gazze’ye yönelik başlattığı operasyonlar, dünya genelinde büyük bir yankı uyandırdı. Saldırılar başta siviller olmak üzere birçok insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Uluslararası insan hakları örgütleri, bu saldırıların savaş suçu teşkil ettiğini duyurdu. Ancak bu, sadece bir tarafın yürüttüğü bir savaş değildi; sağlık çalışanlarının ve insani yardım gönüllülerinin durumu ise daha da içler acısıydı.
Gazze'deki sağlık sistemi, yıllarca süren abluka ve çatışmalar nedeniyle zaten zor durumdaydı. Saldırılar sırasında hayat kurtarmaya çalışan hemşireler, doktorlar ve diğer sağlık personeli, doğrudan hedef haline getirildiler. Birçok sağlık kurumu, acil yardım bekleyen hastalarla dolup taştı; ancak bu durum, saldırılarla daha da ağır bir yüke dönüştü. Acil servislere ulaşmak için savaşan bu kahramanlar, yaptıkları işin riskleriyle baş başa kaldı.
Birçok insani yardım kuruluşu, çatışmalardan etkilenen sivillere yardım etmek amacıyla bölgede faaliyet gösteriyordu. Bu gönüllüler, sıcak çatışmaların ortasında bile hayat kurtarmaya çalıştılar. Ancak, bu fedakar çalışmalar, felaketle sonuçlanan baskınlar ve hava saldırıları nedeniyle sık sık sona erdi. Hayatlarını riske atarak yaralılara ulaşmaya çalışan bu insanlar, adeta birer aziz haline geldi. Fakat, durumu çok daha korkunç hale getiren ise, bu insanların kendi hayatlarını kurtaramadıkları gerçeğiydi.
İsrail'in uyguladığı saldırı taktiklerinin, özellikle insani yardım çalışanlarını hedef almasının uluslararası hukuka aykırı olduğu belirtilmektedir. BM ve diğer uluslararası organizasyonlar, bu konuda derhal bir inceleme yapılması gerektiğini savunuyor. Sadece acil yardım çalışanları değil, aynı zamanda çocuklar ve kadınlar gibi masum siviller de bu çatışmanın bedelini ağır bir şekilde ödüyor. Ancak, uluslararası toplumun sessiz kalması, bu vahşetin daha da derinleşmesine zemin hazırlıyor.
Yaşanan bu olaylar, insani durumun ne kadar kırılgan olduğunu, ve savaşların insanların hayatlarında yarattığı derin yaraları gözler önüne seriyor. Yardım örgütleri, bölgede yaşanan trajediyi durdurmak için mücadele ederken, dünya genelinde bu konuda seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Ancak, bu yardımların çoğu ya ulaştırılamıyor ya da hedef altında kalıyor. Soru şu: Hayat kurtarmaya çalışanların, onların hedef alınması bir insanlık dramı değil mi?
Savaş, her zaman kaybedenlerin olduğu bir alandır. Ancak bu kayıplar arasında hayat kurtarmak için çabalayan insanların da yer alması, savaşın acımasız yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Hayat kurtaranlar, sadece birer istatistik değil; her biri birer kahraman, her biri birer insan. Şimdi daha fazla ses yükseltme zamanı; masum hayatları koruma ihtiyacı her zamankinden daha acil. Uluslararası toplum, bu trajediyi durdurabilir mi? Yoksa bir başka insani krizle mi karşılaşacağız? Sorular sorulurken, yanıtlar ise belirsizliğini koruyor.
Gelecekte benzer olayların yaşanmaması için tüm tarafların diyalog ve müzakere yollarını benimsemeleri, savaşın son bulmasını sağlayabilir. Ancak o zamana dek, bu kahramanların hatıraları ve mücadeleleri unutulmamalıdır. Şimdi, hem savaştan hem de insani trajediden etkilenen insanların sesi olma zamanı.