Yılanlar, pek çok insanın kabusu haline gelebilen bir doğa unsuru. Ancak Hakkari'de yaşayan bir kadın için bu korku daha derin bir anlam taşıyor. Korkutucu yılanlar, onun hayatında yalnızca bir hayvan değil, aynı zamanda hayatına damgasını vuran bir travma haline geldi. Bu travmanın sonuçları ise yürek burkan bir hikayeyi beraberinde getirdi: Üç kez düşük yaparak, bir anne olma hayalini ertelemek zorunda kaldı. Özellikle doğa ile iç içe yaşayan bölgelerde yılanların varlığı, insanların hayatlarını nasıl etkileyebileceğine dair çarpıcı bir örnek oluşturuyor.
Hakkari, doğal güzellikleri ve zengin kültürü ile bilinen bir bölgemiz olmasına rağmen, yılan korkusu gibi gündelik hayatı zorlaştıran unsurlar da barındırıyor. Bu korku, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumun genelinde de hissediliyor. Kadının hikayesi, insanlar arasındaki yılan korkusunun ne denli derin ve etkili olabileceğini gözler önüne seriyor. Daha önce yaşadığı travmaları unutturmak bir yana, bu korku hamileliği sırasında kendisine korku dolu anlar yaşatmıştı. Mide bulantıları ve yoğun stres, onun bu süreçte yaşadığı en büyük zorluklardan bazılarıydı.
Kendisi, yaşadığı yılan korkusunun bedensel ve ruhsal sağlığı üzerinde büyük etkiler yarattığını ifade ediyor. Birçok insan için yılanlar sadece bir fobi kaynağı olabilirken, bazıları için bunun daha ötesinde bir anlam taşıyabiliyor. Yılanlarla ilgili yaşadığı korku, onun zihninde sürekli dönen bir kabusa dönüştü. Her an yılanların ortaya çıkacağı korkusuyla yaşamaya başladı ve bu durum doğal olarak gebelik sürecini de derinden etkiledi. Yürekten yüreğe geçen hikayesi, pek çok kadının benzer kaderler yaşadığını ve yılan korkusu gibi doğal unsurların insanların hayatlarına ne denli tesir edebileceğini gösteriyor.
Üç kez düşük yapmanın arkasındaki sebepleri sorgulayan kadın, yaşadığı acıları unutmanın kolay olmadığını belirtiyor. Düşük yapmak sadece fiziksel bir kayıp değil, aynı zamanda ruhsal bir trajedi olarak da karşımıza çıkıyor. Geçmişte yaşadığı her bir düşük, onu psikolojik olarak zayıflattı ve her defasında yenilebileceği bir kabusa dönüştü. Doktorlar, düşüklerin nedenleri üzerinde araştırmalar yaparken, kadının zihin sağlığını da göz önünde bulundurmaları gerektiğini belirtiyorlar.
Hakkari'deki bu kadın, artık yılanların ve diğer korkuların kendisini fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar etkilediğini anlayabiliyor. Geleceğe dair umutları sönse de, yaşadığı ağır deneyimler onu başka kadınlarla empati kurmaya yöneltti. Yılmadan mücadele etmeye devam ediyor ve bu süreçte yaşadığı deneyimlerin diğerlerine bir ders olmasını umuyor. Belki de onun hikayesi, yılan korkusunun ötesine geçmek ve daha derinlemesine bir iyileşme sürecine girmek için bir fırsat sunabilir.
Toplum olarak yılan korkusu ve buna bağlı olarak yaşanan travmaların üzerinde durmak, bu gibi zor zamanları daha kolay atlatmak adına hayati öneme sahip. Kadının hikayesi, yalnızlığın ve korkunun üstesinden gelebilmenin yollarını araştırmak isteyenler için bir kaynak olabilir. Geleceğin belirsizliği içinde umut arayan her kadın, benzer zorluklarla karşılaşabileceğini unutmamalıdır. Sonuç olarak, her bir hikaye, bir başka hikayenin başlangıcıdır. Umutla ilerlemeye ve kabusları geride bırakmaya çalışmak, yaşanan acıların üstesinden gelmek için en önemli adımdır.
Bu korkunun üstesinden gelmek, aynı zamanda toplumsal dayanışma ile mümkün olabilir. Diğer kadınlar, yaşadıkları benzer deneyimleri paylaşarak birbirlerine destek olma fırsatı bulabilirler. Hakkari'deki bu kadın, yaşadığı deneyimlerle başlamak üzere, yılan korkusunu sıfıra indirmeye çalışan bir hareketin öncüsü olabilir. Empati, anlayış ve dayanışma ile, yılanların korkulan bir doğa unsuru olmaktan çıkarak birlikte yaşanacak bir parça haline gelmesi mümkündür. Büyük umutlarla yola çıkan bu kadın, bir gün yılan korkusunun üstesinden geleceğini ve anne olma hayalini gerçekleştireceğine inanıyor. Zira her kabusun sona ermesinde, kalpten gelen bir cesaret ve azim yatar.