Türkiye'de son dönemin en dikkat çekici ve yürek burkucu cinayetlerinden biri olan Erva cinayeti, hukuki süreçlerin tamamlanmasıyla birlikte yeni bir aşamaya geldi. Genç yaşta hayatını kaybeden Erva'yı katleden kişinin davası, geçtiğimiz günlerde sonuçlandı ve mahkeme, katil zanlısına 30 yıl hapis cezası verdi. Bu karar, sadece Erva'nın ailesi değil, aynı zamanda toplumda adalet arayışında olan herkes açısından önemli bir gelişme olarak kaydedildi.
Olay, geçen yılın sonbahar aylarında meydana geldi. Erva, komşusu olan 34 yaşındaki M.B. tarafından evinde vahşice katledildi. Katil, cinayetten sonra genç kadının cesedini parçalara ayırarak, izini kaybettirmeye çalıştı. Olayın üstünden günler geçmesine rağmen Erva'nın kayıplara karışması, ailesinin ve çevresinin büyük bir endişe içinde olmasına neden oldu. Yapılan araştırmalar sonucunda Erva’nın son görüştüğü kişi M.B. olarak tespit edilmiş ve ardından gözaltına alınmıştı. M.B, ilk ifadesinde cinayeti itiraf ederek, olayı nasıl gerçekleştirdiğini detaylı bir şekilde anlattı. Bu ifade mahkeme sürecinde önemli bir delil teşkil etti.
Duruşmalar sırasında Erva'nın ailesi ve arkadaşları sürekli olarak duruşma salonunda yer alarak, katilin cezasının en ağır şekilde verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti, yapılan tanık ifadeleri, deliller ve katilin cinayet sırasında sergilediği davranışları göz önünde bulundurarak karar vermekte tereddüt etmedi. Sonuç olarak, M.B. 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu ceza, Erva'nın ailesi için kısa bir süreliğine de olsa bir nebze olsun teselli kaynağı oldu.
Erva'nın katledilmesi, sadece ailesini değil, tüm Türkiye'yi derinden etkileyen bir olay haline geldi. Özellikle kadına yönelik şiddet olaylarının artması, bu tür cinayetlerin toplumda yarattığı tedirginlik ve korku duygusu daha da belirgin hale geldi. Kadına yönelik cinayetlerin önlenmesine ilişkin başlatılan kampanyalar ve etkinlikler, Erva'nın cinayeti sonrası yeniden gündeme geldi. Toplumda bu tür olayların tekrar yaşanmaması adına neler yapılabileceğine dair tartışmalar başladı. Sivil toplum kuruluşları, kadın hakları temsilcileri ve kamuoyu, Erva'nın cinayetinin ardından seslerini yükselterek, kadına yönelik şiddeti teşvik eden tüm unsurlara karşı durulması gerektiğini savundu.
Bu olayın toplumda yarattığı etki, sadece mahkeme kararları ile sınırlı kalmadı. Yerel ve ulusal basında gündem olan Erva cinayeti, daha geniş bir kesime hitap eden kadına yönelik şiddet sorununu da daha görünür hale getirdi. İşte bu nedenle, Erva'nın hikayesi, sadece bir cinayet vakası olmaktan çok daha fazlası oldu; kadının toplum içindeki yerine ilişkin ciddi bir sorgulama sürecini tetikledi. Erva'nın yaşadığı şiddet, kaybettiği yaşam ve geleceği, binlerce kadının da aynı duruma düşmemesi için mücadele etme isteğini artırdı.
Sonuç olarak, Erva'nın cinayetinde verilen 30 yıllık ceza, adaletin tecelli etmesi açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak bu tür olayların tekrarlanmaması için sağlıklı bir kamu politikası oluşturulmasına ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin her kesimden destek almasına ihtiyaç var. Bu süreçte, devlet, toplum ve bireyler olarak hepimizin sorumluluğu var. Erva'nın ve onun gibi geçmişte hayatını kaybeden tüm kadınların anısını yaşatmak ve onların haklarını savunmak için mücadeleye devam etmek gerekiyor.